Cannes 2023: Minimalist bir şaheser
Ahmet Boyacıoğlu
Sokaklarda dolaşırken görünmeyen insanlara bir bakar mısınız, onlarla ilgilenir misiniz? ‘Görünmez insanlar’ demektense ‘görmek istemediğimiz insanlar’ demek daha doğru olur herhalde. Kendi ülkelerinden uzakta yaşamak zorunda kalan mültecilerden veya çürümüş teknelerle Afrika’dan İtalya’ya ulaşmaya çalışan insanlardan bahsetmiyorum. Avrupa ve Amerika’daki her varlıklı ülkede binlerce görünmez insan var. Sosyal güvencesi olmayan, kimi sokakta yaşayan, kimi işsiz ama işi olan ya da yıllarca çalışıp emekli olma hakkını kazandığı halde geçinemeyen insanlardan bahsediyorum. Son yıllarda Avrupa’daki televizyon kanallarında bunlarla ilgili belgeseller yayınlandı. Bu acıklı hayat hikayeleri genellikle geç yayınlandıkları için pek fazla kişiye ulaşmıyor. Kapitalizm çöküyor ve post-kapitalist sendrom bazı insanların çok zengin, bazılarının ise çok fakir olmasına neden oluyor.
Aki Kaurismaki yıllardır filmleriyle bize görünmez insanların hikayelerini anlatıyor. “Düşen Yapraklar” 81 dakikalık süresiyle yarışmanın en kısa filmi ama etkisi çok uzun süre devam edecek gibi görünüyor.
Kaurismaki’nin çok farklı ve taklit edilemez bir sinema dili var. “Cennetteki Gölgeler”, “Ariel” ve “Kibrit Fabrikası Kızı” filmleri “İşçi Sınıfı Üçlemesi” olarak anılır. Kaurismaki, “Düşen Yapraklar”ı bu üçlemenin gecikmiş dördüncü filmi olarak tanımlıyor.
“Düşen Yapraklar” iki utangaç ve yalnız insanın aşkını konu alıyor. Bir süpermarkette çalışan Ansa, evsiz bir adama yemek verdiği ve çantasına sandviç koyduğu için son teslim tarihi geçtiği için kovulur. Holappa ise ciddi bir alkol sorunu yaşadığı için hiçbir işte uzun süre çalışamıyor. Bir tesadüf sonucu tanışırlar ve yine bir tesadüf sonucu birbirlerini kaybederler.
“Düşen Yapraklar” diyalogların çok az olduğu bir sinema ama gösterim sırasında izleyiciye unutulmaz anlar yaşatıyor. Jim Jarmusch’un zombi filmi The Dead Don’t Die’ı izleyen iki kişi, gösterimden çıktığında sinema salonlarını Bresson ve Godard filmleriyle karşılaştırırken, “Bütün erkekler domuzdur” diyen bir kadın ve arkadaşının “Olamaz domuzlar” yanıtı akıllı ve sempatik yaratıklardır”, iki kişi kahkahalara boğuldu. örnek.
Birçok sahnesinde duvarlara astığı afişlerle ünlü sinema yönetmenlerine ve klasik sinemalara göndermeler yapan bu iyimser ve melankolik sinema, mutlaka izlenmesi gereken bir başyapıt. Senaryosu en fazla 15-20 sayfa ama bence En Uygun Senaryo ödülünü hak ediyor.
ASTEROİD ŞEHİR
Wes Anderson’ın yönettiği “Asteroid City” ünlü oyuncu kadrosuyla dikkat çekiyor. (Tom Hanks, Scarlet Johansson, Jason Schwatzman, Tilda Swinton, Maya Hawke, Edward Norton, Adrien Brody, Willem Dafoe, Matt Dillon) Filmin başında bir anlatıcı seyirciye bir tiyatro oyunu hakkında bilgi verir. Ardından oyunun bölümlerini izliyoruz. Diyalogları ağır olan ve aslında konuşkan denilebilecek sinemanın en büyük sorunu fazla Amerikan olması. Hikaye 1950’lerde geçiyor. Atom bombası, dünyanın sonunun korkusu, ‘uzaylılar gelir mi, gelirlerse ne olur?’ 1950’lerin polisiye filmlerinde dört yıldızlı generaller, FBI, kovboylar, uzaylılar, otomobil kovalamaca sahneleri gibi o dönemde Amerikan toplumunu etkileyen bir dizi paranoyaya bolca yer var.
“Asteroid City”nin en büyük talihsizliği ise Kaurismaki’nin sinemasından bir gün sonra gösterilmesi oldu. İki filmin sinematik dilleri arasında benzerlikler var ama “Asteroid City”nin komik olduğu düşünülen diyalogları pek komik değildi. Şimdi ‘Bir ilkokul şovundan daha az’ yazacağıma göre, Wes Anderson hayranları çok kızacak. Sanki oyuncular setin yanından geçerken tesadüfen durmuşlar ve kendilerine verilen metindeki replikleri ezberleyip oynamışlar.
Edirne’den daha batıya gidemeyen sinemalarımız gibi “Asteroid City” aslında ABD dışına çıkmasaydı çok güzel olurdu. Sonuç olarak bir kez daha “filmi boşverin, kırmızı halıda kimler yürüdü bakın” durumuyla karşı karşıyayız.